12 Ocak 2010 Salı

İstanbul 2010 Avrupa Avm Kültür Başkenti



2009 'u "One minute"yle, global kriziyle, Ergenokuyla geri de bıraktık. 2010'a sağlık ve mutluluk getirmesi umuduyla girdik hatta ilk ayı doldurmak üzereyiz. 2010 kime ne getirecek bilemem ama Türkiye'ye ve özellikle İstanbul'a Avrupa'nın ve Dünya'nın her yerinden turist getireceği kesin. Peki İstanbul buna hazırmıydı? Sanmıyorum , çünkü en son gördüğümde Edirne kapıdaki surlarda "Türkiye'de çiftçilik bitti ! "diyenlere inat hala çiftçilik yapılıyordu. Peki Bizans'tan kalan kiliselerin restorasyonlarındaki özensizlik, çatlakları sıvayım derken altındaki eserlerin yok edilmesine ne demeli. Son olarak "Toplumca sıcak kanlıyız" haklısınız. Esnafımız, taksicilerimiz onlar da sıcak kanlı fakat paranın sıcaklığı kadar değil. Turistleri kazıklamak için yaptıkları binbir numara bizleri yanlış tanıtıyor. İstanbul buna hazır değildi ama herşeye rağmen kültür başkenti olduk.
Peki bu bizim bilinçlenmemize yardımcı oldu mu ? Hayır, hala insanlar haftasonlarını sergilerde müzelerde veya sosyalleşmek için parklarda geçirmekten aciz Avm'lerde geçiriyorlar. Üniversitede hocamın dediğini hiç unutmuyorum ki kendisi Almanyalı bir küratör, dedi ki " Türk insanlarını anlamıyorum onca ülke gezdim , onca kültür gördüm. Bunca kültür mirası, müzenin bulunduğu yerde hep Avm'lere gidiyorlar. Aman gitsinler! Oralar bizim olur Avrupadaki gibi kalabalıklar yok ne güzel." Bu bir şeyi farketmeme neden oldu birşey yaratıp ortaya koymadığımız gibi var olan sanatsal etkinliklere ve tarihi eserlere de sahip çıkmıyoruz. Umarım 2010 yılında Kültür Bakanlığı Avrupa kültür başkentliği ünvanını yurtdışında kabul ettireceği gibi kendi vatandaşlarına da bunu öğreterek bizleri de bilinçlendirir.
Benim takıldığım bir diğer nokta ise Avrupa Birliğine girmeden gümrük birliğine giren Türkiye'ye, yine aynı şekilde Kültür Başkenti ünvanı verilerek Birlikten vazgeçmemesi için ağzına bal çalınıyor olması. Nitekim hala Avrupa Birliğine uyum süreci için dünyalarca yasa çıkarmaya ve onların istediği yaşam şekline göre yontulmaya devam ediyoruz. Ama bir sonuç elde edilemiyor. Komplo teoricisi değilim ama tarih boyunca oyunlar dönen bu topraklar üzerinde bu durumundan da kar elde edenler var gibi umalım da bu Türkiye olur.( kurtlar vadisi pusu gibi oldu.:D).

7 Ocak 2010 Perşembe

Bi Çakma Cola Versene !
























Cola Turca bir Türk fenomen markası. Kimi çakma kola desede adamlar Amerikaya gitti deli bütçelerle reklam kampanyası yaptı. Bir ara "Acaba mı !" dedik fakat sonra hoopppp satışlar düşmeye başladı. Sonuçta ne olursa olsun hiç yoktan piyasaya girip tekele kafa tuttuğu için benim gözümde saygın bir marka. Gelelim bu emperyalist içeceği Türkleştiren markanın son sinema filminde Cem Yılmaz'a sponsor olarak filmin konusunda sapmaya sebep oluş hikayesine.
Filmin 15 dakikasını Cola Turca ile geçirmemizi sağlayan mantık, mantık hatası yaparak kendini Coca Cola'nın önünde küçük düşürmüştür. Gazlı meyan şerbeti satarak Nuri Alço Texas'da hissi veren Cem Yılmaz bu espiri ile markaya ne katmıştır acaba. Hele Coca Cola'nın keşifinin Türklere dayandırılmasının markanın kendini tiye almadan öteye geçememesi.

Filmde geçen kola isteme sahnelerinde "Coca Cola'nın klasik şişesi" gelsin diye seyirci artık yalvarıyor adeta. Bu endorsement da Turca kaş yapalım derken göz çıkartmış. Şişede kola espirisini koyarken ipin ucunun kaçıcağını bilememiş. "Şişede kola" denilince Coca cola'nın ilk hatırlanılacak marka olduğunu gözden kaçırmış. Valla bence film sonunda seyirciler Cola Turca yerine Coca Cola içmek için filmden çıkacaklar gibi gözüküyor.



Not: Afm Sinemalarında ne Coca Cola ne de Cola Turca bulabilirsiniz Pepsi Cola ile idare ediceksiniz burda da çelişki büyük.




6 Ocak 2010 Çarşamba

Pasif Duman Sahası

























"Türkiye, 4207 sayılı Kanun düzenlemesiyle 19 Mayıs 2008’den itibaren kapalı alanlarda temiz hava soluma hakkına, yani Dumansız Hava Sahası’na kavuştu." diye internet giriş sayfasında bağıran sosyal sorumluluk kampanyası şuan ki işletme sahiplerinin uygulamalarından bihaber galiba . Evet yasa çıktı ama uygulama böyle mi olacak . Her kafe kendini camekanla çevreleyip, ki çoğu bunu da yapmayarak bir şemsiye altına ısıtıcılar koyup insanları tatmin etmeye çalışıyor; yasanın açığından faydalanmaya mı çalışacak. Peki alan memnun v eren memnun mantığı ile bunu da geçtik peki ya sigara içmeyip arkadaş ve toplum baskısı ile bu tecrit edilmiş yerlerde sigaraya maruz kalanları napıcaz :D.
İşte onlardan biri yılbaşının ilk günü ben olmuştum. İstanbul'un lüks semtlerinde bulunan bir kafede arkadaşlarımın hatırı olsun diye; o şemsiyelerin altına dıtımız donarken oturmak zorunda kaldım. Rüzgar ve soğukta beni ısıtan, mekan sahiplerinin yaptığı inovatif girişimcilik oldu. Adamlar kuluçka lambaları ile o soğukta nikotini başına vurmuş müşterileri hafif ateşte olmaya bırakıyorlardı.:D 40 dakika sonunda biz de kuluçka dönemini tamamlayan civcivler misali hesabı istedik ve mekandan çıktık.
Gece sonunda anladığım kadarı ile bencillik, modernliğe ağır basıyordu. Modern olmak için kendini yırtan adamların kendi yaşam tarzlarına müdahale edilince çıldırdıklarını gördüm. Avrupa'da ve Amerika'nın belirli eyaletlerinde uygulandığı gibi bilmem kaç adım yasağına dair prosedür; bencilik unsuruna ve yasadaki açıklara yenik düşerek ülkemizde tam anlamıyla uygulanamıyordu. Yasa gereği ;pasif içici konumundan uzaklaştırılmaya çalışılan normaller bu gibi işletmeler yüzünden daha kötü muamele görmeye başladılar. Pasif içicilikten kurtulmak bi yana, toplum basıkısına maruz kalarak sigara içmekten dolayı dışlanma korkusu sarmaya başladı yanı çarklar ters işler oldu. İçmeyenler sosyalleşmek için kuluçkalarda otururken çirkin ördek yavrusu gibi sürüde sırıtmaya devam etmekteydiler.
Haa... bu aarada bence belediyeler, işletmelere çağrıda bulunarak demeli ki " Arkadaşlar boşuna mekanlara kira vermeyin gelin biz sizlere sokakları kiralayalım hem siz kazanın hem devlet kazansın." :D